, , , ,


    Fotoğrafa yeni başlayan herkesin karşısına sık sık çıkan 1/3 kuralı aslında anlaşılması ve uygulanması en basit kuraldır.  1/3 kuralında amaç öğelerin dizilimi ile hikayenin daha etkili anlatılmasını sağlamaktır.
    1/3 oranı, altın oran denilen başka bir matematiksel orandan türetilmiştir.
    Altın oran, doğada sayısız canlının ve cansızın şeklinde ve yapısında bulunan özel bir orandır. Doğada bir bütünün parçaları arasında gözlemlenen, yüzyıllarca sanat ve mimaride uygulanmış, uyum açısından en yetkin boyutları verdiği sanılan geometrik ve sayısal bir oran bağıntısıdır. Doğada en belirgin örneklerine insan vücudunda, deniz kabuklularında ve ağaç dallarında rastlanır. Platon’a göre kozmik fiziğin anahtarı bu orandır. Altın oranı bir dikdörtgenin boyunun enine olan “en estetik” oranı olarak tanımlayanlar da vardır. (Kaynak: wikipedia.)
    Eski çağların filozofları, mimari eserlerdeki estetiğin sırrını bulmak için yoğun çaba harcamışlar ve altın orana ulaşmışlardır. Altın oranı şu şekilde cümleleştirebiliriz: bir doğruyu öyle bir noktasından bölelim ki küçük parçanın uzunluğunun, büyük parçanın uzunluğuna oranı, uzun parçanın uzunluğunun, tüm doğrunun uzunluğuna oranına eşit olsun.
    Aşağıdaki resimde bu cümleyi görselleştirdim. Formüle ettiğimizde de karşımıza şu eşitlik çıkıyor: a/b = b/(a+b)
    Altın oranı tam sayılara döktüğümüzde karşımıza şu sayı ikilileri çıkar: 3/5, 5/8, 8/13, 13/21, 21/34 ve oran hep 1.618 olarak sabittir.

    Altın spirali elde ettiğimiz iç içe diktörtgenlerin kenar uzunlukları da 34, 21,13, 8, 5 değerleri ile fibonacci sayılarını verir (Her sayı kendisinden önce gelen iki sayının toplamıdır). 

    Bunu biraz daha ileriye götürüp 2 boyuta da uygulayabiliriz ve daha da ileri giderek c ya da d bölümünü de orana uygun olarak bölebiliriz. Bu süreç sonsuza kadar götürülebilir. Eğer ilk diktörgenimizde c/(a+b)/b=1.618 oranı varsa, bu dikdörtgen için de altın dikdörtgendir deriz.  İçinden defalarca kareler çıkardığımız bu altın dikdörtgen’in karelerinin kenar uzunluklarını yarıçap alan bir çember parçasını her karenin içine çizersek, altın spirali elde ederiz. Doğada pek çok yapıda ve canlıda altın spirali görmek mümkündür. Aşağıdaki görselin sağ bölümünde altın spiralin bulunuşu ve doğadaki bir örneğini görebilirsiniz.




    Resimde oldukça sık kullanılan altın oranı, fotoğraflarımızda da uygulamak mümkündür. Aşağıda altın oranın bir fotoğraf üzerinde nasıl uygulandığını görebilirsiniz.

    Fotoğrafa uyması için üstüne bindirdiğim spiral şeklinin oranları değişti yani artık altın spiral değil, standart bir spiral görüyoruz. Burada bakış boşluğunun da uygulamasını görüyoruz yani konuyu, baktığı yönde olmayan 1/3 çizgisine yerleştiriyoruz.

    Altın oran olan 3/8 resim gibi, acelemizin olmadığı görsel sanatlarda uygulamada sorun çıkarmazken fotoğraf gibi zamanlamanın önemli olduğu bir türde hızlı uygulanma konusunda biraz sorunlu olmaktadır. Nedeni de 3′e 5 oranını anında kestiremeyip biraz düşünmemizin gerekmesidir. İşte bu sorunu ortadan kaldırmak için fotoğrafçılar altın oran yerine 1/3 oranını kullanmayı önermişlerdir.
    1/3 kuralının pratikteki uygulaması ise şu şekilde yapılmakta: Çerçeveyi yatayda ve dikeyde üçer eşit parçaya bölecek şekilde ikişer çizgi, yani toplamda 4 çizgi çiziyoruz. Bu çizgilerin kesişim noktaları ilgi merkezimiz olmak için uygun konumlar olmuş oluyor. Kompozisyonumuzu oluştururken buna dikkat ederek öğelerimizi yerleştirerek göze daha hoş görünen, dengeli kareler elde edebiliriz.



    1/3 kuralının uygulandığı bir diğer alan da ufuk çizgisini içeren fotoğraflardır. Karenin ortasından geçen ufuk çizgisi kullandığınızda ağır eleştirilere maruz kalabilirsiniz :) Bunun nedeni de bu meşhur 1/3 kuralından başkası değildir. Deniz içeren bir fotoğraf çektiğinizde denizle gökyüzünün birleştiği hattın yani ufuk çizgisinin yataydaki 1/3 çizgilerinden birinde olması tercih edilir.


    Ufuk çizgisinin 1/3 kuralına göre üstteki yatay çizgiye oturulduğu deniz içeren bir kare. Çocuk tam olarak 1/3 çizgisinde değil ama o da altın orana göre konumlandırılmış

    1/3 kuralının uygulandığı bir kaç kare:

    Konser karelerimde 1/3 kuralına mümkün mertebe uymaya çalışıyorum ve bu sayede daha dengeli fotoğraflar elde ettiğimi düşünüyorum. Çabuk değişen ortam ışıkları nedeniyle hız da önemli olduğundan mükemmel bir 1/3 oranı tutturmak pek mümkün olmuyor


    Konser karesi de olsa eğer konunuz bir müzisyense genelde yüzünü 1/3 çizgileriin kesişim noktasına koymayı tercih edersiniz. Özellikle genel dedim çünkü yeri geldiğinde gitar çalan bir el de konumuz olabilir.


    Portre çekiminde de 1/3 kuralı çok sık kullanılır. Tam boy portrelerde model çizgi üzerine oturtulabilir. Yerine göre kesişim noktalarına da yerleştirebilirsiniz ama o zaman fotoğrafın geneline göre çok az yer kaplama durumu oluşabilir. Tam boy olmayan portreler içinse kesişim noktalarına özellikle gözleri yerleştirmek uygun olacaktır.


    1/3 Kuralını uygulamak için konu sınırlaması yoktur. Makro hayvan karelerinizde de hayvanın kafasını kesişim noktalarına yerleştirebilirsiniz.



    Orijinal kadraj 70-200mm lensin 200mm'sine rağmen geniş kaldığı için kesme uyguladım. Solda benim tercih ettiğim kesmeyi görüyosunuz. Sağda ise 1/3 kuralının daha katı bir şekilde uygulandığı kesme mevcut (Photoshop'da eksik kalan taraflarını hızlı bir şekilde tamamladım:)). Hangisini tercih edersiniz? Baskının ne boyutta yapılacağına göre değişebilecek bir tercih ama ben soldaki kesmemden gayet memnunum :)Yani her zaman kuralı katı bir şekilde uygulamaya çalışmamalıyız


    Burada unutmamamız gereken, 1/3 kuralı genelde çoğu kareye uygulanabilirken buna uymayan fotoğrafların da her zaman olacağıdır yani her fotoğrafı 1/3 kuralına uyduracağım diye uğraşmamak gerekir. Bu kuralı ihlal edebileceğimiz durumlardan biri mesela simetrik yapıya sahip fotoğraflardır. Göze hoş gelen hemen hemen her karede 1/3 kuralı yoksa bile genel bir denge gözetilmiştir.


    1/3 kuralının uygulanmadığı ama yapının simetrik formunun kullanılması sonucu oldukça estetik ve dengeli duran bir mimari fotoğraf.


    Kimilerine göre kurallar yıkılmak için yapılmıştır. Kimileri de kuralların mükemmellik için varolduğunu ve mükemmelliğin ise sıkıcı olduğunu düşünür. Karar sizin :)

    , , ,

    Fotoğraflarınızı işleyebileceğiniz basit bir arayüze sahip ‘Snapseed’ ile fotoğraflarınızı ilk haline göre daha etkileyici hale getirebilirsiniz. Fotoğraf işlerken temelde ihtiyaç duyulan netlik, keskinlik, kontrast, renk doygunluğu, ışık, pozlama, beyaz ayarı, kadraj düzeltme ve kırpma gibi önemli ayarların yanı sıra; siyah-beyaz, bölgesel netlik, drama, grunge, vintage, tilt-shift, çerçeve ve texture ekleme gibi ekstra efektler de herkesin zevkine göre kullanabileceği şekilde oluşturulmuş.
    Buna benzer program ya da uygulamalar hazır şablonlarla sunulmuş oldukları için  kullanıcıların yorumuna izin vermemekteydi. Bu programı benzerlerinden ayıran kısmı ise; fotoğraf işleme ayarlarının ve efektlerin isteğe göre ayarlanabilir olması. Gerekli Codec indirildiğinde, Snapseed farklı markalara göre RAW (Ham) fotoğraf desteği de sunmakta.

    Fotoğraflarınızı işlemeden önce netliğin doğru bölgeye yapılmış olmasına dikkat edin. Fotoğraf işlemekteki amacınız, doğru çekilmiş bir fotoğrafı daha güzel hale getirmek olmalıdır. Gerçekçilikten ne kadar uzaklaşılması gerektiği ise herkesin yorumuna göre değişmektedir.


    , , , , , , ,


    Odak uzaklığı

    Lens alırken ilk dikkat ettiğimiz konu odak uzaklığıdır. Basçek’te odak uzaklığı hakkında yazı hazırlamadım ama daha önce PC Labs’ta bu konuyu detaylı bir şekilde açıklamıştım, tüm içeriği tekrar etmeye gerek yok, buradaokuyabilirsiniz. Ben gerektiği yerde gerekli bilgileri özet olarak vereceğim.
    Odak uzaklığı kadrajımızın ne kadar geniş ya da dar bir görüntüye sahip olacağını belirler ve sayı küçüldükçe daha geniş bir alan fotoğraflarımızda yer almaya başlarken, sayı büyüdükçe daha dar bir kadraja sahip olur. Bu genişlik ve darlık da konuyu ne kadar yakınlaştırabildiğimizi belirler. Burada olan, odak uzaklığının artması ile görüş açısının daralmasıdır.
    Peki hangi odak uzaklığını tercih etmeliyiz? Bunun tam bir cevabı yok; nasıl bir kadraj elde etmek istiyorsanız ona uygun görüş açısını verecek şekilde odak uzaklığını belirlemelisiniz. Odak uzaklıklarını daha kolay anlayabilmek için çeşitli sınıflandırmalar yapılmış. Odak uzaklığı aralıkları kaynağına göre değişiklik gösterse de burada paylaştığım genel fikir verecektir:
    • Balık gözü lensler (Fisheye): Genelde 16mm ve daha küçük olurlar, ‘circular fisheye’ denilenleri tam bir daire şeklinde fotoğraf üretirler.
    • Ultra ultra geniş açı lensler (Ultra ultra-wide): 12-16mm arasındaki lenslerdir.
    • Ultra geniş açı lensler (Ultra wide-angle): 17-21mm arasındaki lenslerdir.
    • Geniş açı lensler (Wide-angle): 24-35mm arasındaki lenslerdir.
    • Standart (Normal) lensler: 44-58mm arasındaki lenslerdir
    • Kısa Tele lensler (Short-Telephoto): 58-135mm arasındaki lenslerdir.
    • Tele lensler (Telephoto): 135-300mm arasındaki lenslerdir.
    • Super Tele (Super Telephoto): 300mm’nin üzerindeki lenslerdir.
    Listede geçen odak uzaklığı değerleri hep 35mm eşleniğidir yani tam-kare algılayıcılı fotoğraf makinesindeki odak uzaklığı değerleridir. Bu lensleri APS-C algılayıcılı bir fotoğraf makinesinde (Canon 450D, Nik D5000, Sony A330 gibi) kullandığınızda, daha küçük algılayıcı nedeniyle, daha dar bir kadraja sahip olursunuz yani geniş açı lens daha dar bir kadraj sunar. Algılayıcı boyutu farkları nedeniyle kesme çarpanı kavramı kullanılmakta ve lensin pratikteki odak uzaklığını bulmak için kesme çarpanı ile çarpmamız gerekmekte.
    Örnek olarak Sigma 20mm f/1.8 lens aldınız diyelim; bu lens, tam-kare algılayıcılı fotoğraf makinesinde 20mm lensin görüş açısına sahipken, 1.6x kesme çarpanına sahip Canon EOS 450D’de 20×1.6=32mm lensin görüş açısına sahip olacaktır. Konu biraz teknik, detayını bilmek zorunda değilsiniz ama öğrenmek isteyenler ‘Crop Factor’ Nedir? isimli yazımı okuyabilirler. Teknik bilgiye gerek yok pratik bilgi ver yeter diyenler şunu bilseler yeterli: Lensin odak uzaklığını kesme çarpanı ile çarpıyoruz ve 35mm karşılığını buluyoruz. Örnekte verdiğimiz 20mm f/1.8 lens ile devam edelim.
    • Canon/Nikon/Sony tam-kare (1x): 20mm x 1 = 20mm
    • Canon APS-C (1.6x): 20mm x 1.6 = 32mm
    • Nikon/Pentax/Sony APS-C (1.5x): 20mm x 1.5 = 30mm
    • Olympus/Panasonic 4/3 (2x): 20mm x 2 =40mm


    Zoom mu olsun, sabit odak uzaklı mı?

    X optik zoom insanlarda genelde yanlış bir algı uyandırır. 3X optik zoom ile anlatılmak istenen aslında uzaktaki nesneleri 3X yakınlaştırıyor değil, makinanın lensinin fotoğraf çekebileceği en küçük odak uzaklığı ile en büyük odak uzaklığı arasındaki X kadar fark vardır yani 28-135mm’lik lens için135/28′den yaklaşık 5X optik zoom diyebiliriz. Benzer şekilde 80-400mm lens de 5x optik zoom sunar ama 28-135′den çok daha fazla yakınlaştırma sunabilirken, geniş açı seçeneği sunamaz.


    Her şeyden önce şunu söyleyelim: sabit odak uzaklıklı lensler, zoom olanlara göre daha başarılı görüntü kalitesi sunarlar ve daha açık diyaframa sahip olurlar. Gelişen teknoloji ile çok kaliteli zoom lenslerin de üretilebildiği doğrudur (Nikkor AF-S 14-24/2.8G ED, Canon EF 70-200/2.8 L IS USM II) ama şuan bunlar azınlıktadır dersek yanlış olmaz.
    Zoom miktarından optik kalite konusunda doğrudan yorum yapmak doğru değildir. Kimi zoom lensler ortalama sonuçlara imza atarken, kimi zoom lensler çok daha başarılı olabilir. Bunun için incelemeleri okumak lazım.
    Zoom lensin en önemli tercih edilme nedeni ise kuşkusuz lens değiştirmeden ve daha az yer değiştirerek görüş açısını hızlı bir şekilde değiştirebilmemiz yani kullanımdaki pratikliği olmakta. Pek çok lens yerine tek bir lens ile çoğu fotoğraf ihtiyacını karşılayabilecek olmamız da önemli bir avantaj çünkü daha küçük ve hafif bir çanta ile çekime çıkabileceğiz. Şuan zoom aralığı 2x’den 15x’e kadar değişmekte. 

    Diyafram

    Diyaframın alan derinliğinin kontrolünde baş aktör olduğunu söyleyelim. Bir diğer önemli katkısı da açık diyafram ile (düşük f değeri) algılayıcıya daha fazla ışık düştüğü için, daha hızlı enstantaneleri kullanabilmemiz. Bu diyafram-enstantane ilişkisi nedeniyle açık diyaframa sahip lenslere hızlı lens denir ve önceliğimiz olabildiğince hızlı lensler almaktır. Peki neden en hızlısını almıyoruz? Tahmin edebileceğiniz gibi lens ne kadar hızlıysa o kadar da pahalıdır:)
    Diyafram değeri için azami değer var mıdır? Teoride yok ama pratikte f/5.6′yı geçmemekte fayda var çünkü f/6.3 gibi diyafram değerlerinde AF sistemi de zorlanmaya başlar. Bunun nedeni pro olmayan DSLR gövdelerinin AF sistemlerinin, f/5.6′dan daha kısık diyaframlarda yeterli ışık alamayıp, netlemeyi otomatik olarak yapamamasıdır. Pratikte f/6.3′de zorlanarak da olsa AF kullanılabilir ama ışığın azaldığı durumlarda lensi MF olarak kullanmanız da gerekebilir.

    Sony REFLEX 8/500. f/8 diyafram ile yavaş diyebileceğimiz lens AF özelliğine sahiptir.
    Alan derinliğini her zaman sığ yapmak istemediğimizi de düşünürsek, odak uzaklığı – diyafram ikilisinin uyumu daha önemlidir yani f/2.8 lensim var diye geniş açıda sürekli f/2.8′i kullanmayız.

    AF sistemi

    Lensin sahip olduğu AF motoru, lensin ne kadar hızlı netleme yapabildiğini ve bu esnada ne kadar sesli çalıştığını belirleyen ana etmendir. Lens almadan önce mümkünse deneyin ve sesine kulak verin. Genel kullanımda rahatsız etmeyen ses, sessiz bir mekanda çok göze batabilir. Bunu için AFhızı da genelde çok daha iyi olan yeni nesil ultrasonic AF motorları önceliğiniz olsun:
    • Canon USM
    • Nikon SWM (Tüm AF-S serisi lenslerde kullanılmakta)
    • Olympus SWD
    • Panasonic XSM
    • Pentax SDM
    • Sigma HSM
    • Sony SSM
    • Tamron USD
    Bu tip motorları barındırmayan lenslerin AF hızları yavaş olur diye düşünmeyin. Bunların da yavaş olanları olduğu gibi gayet hızlı olanları mevcut. Hangisinin ne kadar hızlı olduğunu bilebilmek için kullamak ya da inceleme okumak lazım.
    Kullandığımız lens dahili AF motoruna sahip değilse ve netleme için gövdedeki AF motorunu kullanıyorsa, gövde de AF hızında önemli bir katkıya sahip olur. Bunu Nikon D2xs kullanınca rahat bir şekilde hissetmiştim. Gövdeniz AF motoruna sahip değilse (D40-D60, D3000-D5100) bu tip lensleri AF olarak kullanamadığınızı, sadece MF olarak kullanabileceğinizi söylemeliyiz
    Bir diğer lens tipi de sadece MF olanlardır. Bu lenslerde AF motoru bulunmaz yani hiç bir şekilde AF kullanılamaz. Eski lensleri bir kenara bırakırsak şuan en popüler markanın Samyang ve onun yeniden markalanmış versiyonları olduğunu söyleyebiliriz. Optik olarak oldukça başarılı olan bu lensleri de lens satın alma rehberlerimizde ele alacağız.
    Genelde dikkat edilmeyen AF/MF geçişi de bir başka önemli konu. Bu konuda eski Sigmalar pek hoş değil mesela, önce AF/MF düğmesini kullanmalı, ardından da netleme bileziğini ileri ya da geri hareket ettirmelisiniz yani 2 aşamalı bir kullanım söz konusu.  Kimi lenslerde ise AF kullanırken istediğiniz anda netleme bileziğini çevirerek MF olarak da kullanabilirsiniz. AF lensi genelde otomatik olarak kullanacaksınız ama manuel netleme yapmak istediğinizde pratik kullanımlı olmasını beklemek gayet makul bir istek.

    Optik kalite

    Geldik herkesin öncelik verdiği maddeye:) Optik kalite bence de önemli bir kriter ama lens satın alma tercihinizde ne denli önemli olduğu tamamen ne amaçla kullanacağınıza göre değişir. Eğer büyük boyutlu baskılar almaya niyetleniyorsanız ve en önemlisi ticari çekimler yapıyorsanız, optik kalite en önemli önceliğinizin olması doğal ama pek çoğumuz gibi genelde internet ortamında paylaşım yapan hobi seviyesinde fotoğraf meraklılarının kılı kırk yaran bir tutum içine girmelerine gerek yok.
    Fotoğrafın keskini elbette güzeldir. Yeri geldiğinde fotoğrafınızdan kesme almanız gerekirse yüksek kalitenin faydasını görürsünüz ama en iyisi olsun diyerek aşırı pahalı lensleri almaya çalışmak yerine o parayı fotoğraf peşinde koşmaya harcayabiliriz. Para sizin elbette, ne almalısınız, ne almamalısınız sizin kararınız, ben sadece yol gösteriyorum:)
    Optik kalite için nelere dikkat etmeli?
    • Keskinlik/Çözünürlük (Sharpness/Resolution): Detay yakalama yeteneği diyebiliriz. Kimi lenslerde çekilen fotoğrafların keskin olmaması sorunu ortaya çıkabilir. Bu da merkezden köşelere gittikçe daha belirgin olur. Keskinlik diyafram ile değişir, çan eğrisi şeklinde bir ilişki vardır diyebiliriz. Diyaframı kıstıkça keskinlik artar, belli bir değerden sonra da tekrar düşmeye başlar. Çok hızlı lenslerde açık diyaframda görüntünün keskin olmamasından şikayet eden çoktur. Bu, sığ alan derinliği nedeniyle çok rahatsız edici bir sorun olmayacaktır, önemli olan netliğin bulunduğu bölümün net çıkmasıdır. Keskinlik konusunda MTF grafikleri yol gösterebilir.
    • Köşe kararması (Vignetting): Açık diyafram değerlerinde fotoğrafların köşelerinin olması gerektiğinden koyu çıkmasıdır ve diyaframı kıstıkça azalır. Kimileri bu etkiyi hoş bile bulmakta ki ticari bir çekim olmadıkça ben de bunlardanım. Yazılım yoluyla büyük miktarda düzeltilebiliyor.
    • Bozulma (Distortion): Merkezde bulunmayan düz çizgilerin eğri şeklinde görülmesi durumudur. Örnek olarak ufuk çizgisinin bombeli çıkması diyebiliriz. 
    • Işık yansıması: Önden veya açılı gelen ışıklar lensin iç elemanlarında yansıyarak ışık daireleri oluşturabilir. Benzer nedenle fotoğrafın kontrastı da çok düşebilir. Optik elemanlarda kullanılan kaplamalar bu konuda etkilidir. Mesela Nikon’un ‘Nano Cystal’ kaplaması bu konuda oldukça ünlüdür.
    • Bokeh: Fotoğrafın net olmayan bölümünün karakteri diyebiliriz. Kimi lenslerde kaymak gibi bir bokeh bulunur ki bu sayede bulanık kısım göze hoş gelen geçişlere sahip olur. Kimi lenslerin sahip olduğu bokeh ise dikkat bozacak seviyede olabilir, bunlara yoğun bokeh (busy bokeh) ve hatta çılgın bokeh (crazy bokeh) denilebilir:)
    Çok açık diyaframa sahip lenslerin optik kalitesi daha düşük olabilir ama unutmayın ki diğer lenslerle fotoğraf çekemediğiniz anlarda  açık diyaframlı lenslerle çekebilirsiniz. Kaldı ki açık diyaframı sığ alan derinliği elde etmek için ya da ışığın az olduğu ortamlarda fotoğrafı ‘çekebilmek’ için kullanırız. Sığ alan derinliği dersek köşeler zaten net olmayacaktır, ışık yok desek netlik netlemeyi yaptığımız yerde olacak, köşeler de çok büyük ihtimalle zaten karanlık olacaktır. Bu durumda hızlı lensi, açık diyafram değerlerinde keskin değil, köşeleri yumuşak diye eleştirmek pratik kullanıma pek uymayacaktır. Bu konuda farklı görüşü olan yorumlarda paylaşabilir.

    Mekanik kalite

    Resim yazısı ekle
    Metal, plastikten daha sağlamdır diyebiliriz, benzer şekilde kimi plastikler de diğerlerinden daha sağlamdır. Netleme ve zoom bilezikleri ile ayar düğmeleri gibi hareketli bileşenlerin kaliteli olması da uzun süreli kullanımda lensin ilk günkü başarımını devam ettirebilmesini sağlayacaktır.
    Sony AF 70-200 F2.8 G SSM yüksek mekanik kaliteye sahip lenslere güzel bir örnek.
    Mesela, ‘Fantastik Plastik’ olarak adlandırılan Canon EF 50/1.8 bunun tersine güzel bir örnektir. Zorlamaya pek gelemeyen bu lensi es kaza düşürürseniz ya da lense istenmeyen bir darbe gelirse yeni bir lens almak zorunda kalabilirsiniz. Önce oldukça eğreti duran netleme halkası bile kimi durumda ya kırılırsa diye sizi endişelendirebilir. Ofisteki lenste takılı olan filtreyi çıkarmaya çalışırken bunu bizzat hissetmiştim.
    ‘Zoom Creep’ olarak adlandırılan zoom lensin baş aşağı tutulması durumunda lensin kendiliğinden aşağı doğru açılması yani zoom yapması pek çok lenste karşımıza çıkar ve olumsuz özellik olarak adlandırılır. Kimi lenslerde bunu engellemek için zoom kilidi bulunur, bulunmayan lensler ise kullanıcının canını sıkar.
    Toza ve suya karşı yalıtım da zorlu koşullarda çekim yapmaya kalktığınızda en az gövde yalıtımı kadar önemli olacaktır. Yalıtım genelde üst seviye lenslerde kullanılır ve bunun için daha fazla harcama yapmak kaçınılmazdır.

    Titreşim Engelleme


    250mm kullandığımızı düşünelim, burada 1/250 saniyeden daha uzun süreleri kullanmamayı tercih ederiz. Titreşim engelleme sistemi sayesinde bu sürelerden daha uzun sürelerde, mesela 1/30 saniyede net fotoğraflar elde edebiliriz. Bunun için titreşim engelleme sistemine sahip lenslerde el hareketimizi nötürleyecek ek sistemler bulunur ve ne kadar etkili oldukları da üretici tarafından belirtilir. Pratikte elde edebileceğimiz fayda teorik değerlerden daha az olabilir. Pratik değerini ölçmek için uygulanabilecek sağlam bir yöntem bulunmuyor ama çeşitli testlerde kendi yöntemleriyle bu değer ölçülmeye çalışıyor.
    Diyelim lensin titreşim engelleme sistemi 4 durak kadar etkili. Bu lens sayesinde normalde kullanabildiğimiz enstantaneden 4 durak daha yavaş enstantane sürelerini kullanabiliriz yani 1/250 yerine 1/15 saniye kulanabiliriz. Işığın azaldığı durumlarda, odak uzaklığının artması halinde (tele) ya da diyaframın çok kısık olması durumlarında (f/6.3 mesela) titreşim engelleme sistemi sayesinde normalde çekemeyeceğimiz fotoğrafları çekebiliriz.

    Canon'un IS sistemi için hazırladığı yaratıcı reklam afişi.
    Titreşim engelleme sistemlerinin isimlendirmesi:
    • Canon IS
    • Nikon VR
    • Panasonic Mega OIS
    • Sigma OS
    • Tamron VC
    Olympus, Pentax ve Sony, lens tabanlı titreşim engelleme yerine algılayıcı tabanlı sistem kullanırlar bu nedenle bu markaların DSLR gövdelerine takılı her lens otomatikman titreşim engelleme sistemine sahip olmuş olur. Hangi sistemin daha etkili olduğu konusunda tartışmalar hala sürmektedir ama lens tabanlı sistemler ek masraf anlamına gelse de daha etkilidir ve kullanımda daha fazla avantaja sahiptir.

    ‘Macro’

    Gerçek makro lensler (1:1 makro) dışındakileri sadece yakına netleme yapabilir yani bir arıyı kocaman çekemezsiniz. Bunu özellikle Sigma çok sık kullanılır ve pek çok lensine ‘Macro’ etiketini de ekler.
    Sadece yakına netleyebilen lenslere makro demek kimilerine göre doğru bir pazarlama değildir. Siz aradaki farkı bilin yeter.

    Lens incelemelerinde kullanılabilecek kaynaklar

    Yurt dışında bunu yapan pek çok site var ve tutarlı sonuçlar elde edebilmek için ciddi bir test ortamı oluşturabilmek gerek. Gene de tek bir inceleme ile karar vermek yerine olabildiğince farklı kaynaktan bilgi almak en doğrusu olacaktır.

    …ve Kişisel Tercihler

    Kim ne dersin, sizinle lens arasındaki bağ bence en önemlisi. İncelemelerin  beğenmediği bir lensi siz çok severek kullanabilirsiniz. Mesela sahibi olduğum Sigma 24-70/2.8 ile uygun ışık koşullarında çok güzel fotoğraflar çektim ve çekmeye de devam ediyorum. İncelemelerde ise ortalama falan diyenler mevcut. Bu lensimi sevmeme engel mi? Hayır, kesinlikle değil. Hala ana lensim olarak kullanıyor ve seviyorum.
    Benzer şekilde Sigma 20/1.8 için de keskin hatta almanızı önermiyorum diyenler var. Hangi lens bu odak uzaklığında bu kadar açık diyafram sunabiliyor? Hiçbiri. En yakınında Canon 24/1.4 L var, o da 3 kat daha pahalı. Kim ne derse desin keskinlik benim için gayet iyi ve ben bu lensimi de seviyorum. Kullanıcı yorumlarını okuyunca benim gibi pek çok kullanıcı olduğunu görüyorum ve onlar da inceleme yapanlara takılmadan edememişler.
    Son söz: incelemeleri okuyun, fikir edinin ama fırsatınız varsa lensi alıp bir süre kullanın; başkalarının beğenmediği lensi siz çok sevebilirsiniz.

    , , , ,

    Aslında sorunun kaynağı oldukça basit: Net kareler elde etmek için gerekli enstantane değerlerinden daha yavaş enstantaneler kullanıyorsunuz. Bunu basit bir örnekle daha açıklayıcı hale getirebiliriz. Diyelim net fotoğraf çekmek için 1/50 saniyenin üzerinde bir estantene gerekiyor ama ortam ışığı yeterli olmadığından fotoğraf makinemiz doğru pozlanmış fotoğraf elde edebilmek için 1/13 saniyede karar kılıyor. 1/13 saniye boyunca fotoğraf makinesini kıpırdatmadan tutamadığınız için de flu yani bulanık yani net olmayan fotoğraflar elde edip bunalıyorsunuz.



    Elde 1 saniyede çekilmiş flu fotoğraf. Canon PowerShot D10, ISO 80, 1 saniye, f/2.8

    Sorunu tanımlamak çözümün yarısıdır. Artık neden flu fotoğraflar çektiğinizi biliyorsunuz. Elbette sizi bu noktada sorunla başbaşa bırakmayıp bunun üstesinden nasıl gelebileceğinizi anlatacağız :)

    Sorun ne zaman ortaya çıkar?

    Aslında bu çok öznel bir durum yani kişiden kişiye çok rahatlıkla değişir. Askerlik yapanlar nişan alırken öğretilen nefes tetiklerini hatırlayacaktır. Kimileri bu işte diğerlerinden daha başarılıdır, siz silahı bir türlü sabit tutamazsınız bile. Fotoğraf makinesi tutmak da buna benzer, kimileri 1/13 saniyede net çekebilecekken, kimileri en azından 1/50 saniye ihtiyaç duyabilir. Elleriniz titremeye meyilliyse 1/50 bile kurtarmayabilir. Genel ve basit kural ile referans noktasını belirleyebiliriz.

    Gece olmadan da flu fotoğraflar çıkabilir. Canon PowerShot SX210 IS, ISO-80, 1/30, f/5.9, 392mm
    Çekim yapmak istediğimiz odak uzaklığında (f) net fotoğraflar elde edebilecek alt sınır 1/f saniyedir. Yani 50mm kullanarak çekim yapıyorsanız enstantane değeri 1/50 saniyeden, 200mm kullanıyorsanız 1/200 saniyeden daha hızlı olmalıdır. Olmalıdır diyoruz ama bunların alt sınır olarak düşünülmesi faydalı olur. Siz 200mm’de 1/200 saniye kullanarak bile net fotoğraflar elde edemeyebilirsiniz, hatta bu değer 1/500 bile olabilir.
    Mesela 200mm için bunu öğrenmenin tek yolu fotoğraf makineniz izin veriyorsa estantene öncelikli modu (TV/S) kullanmalı ve enstantane için 1/200 değerini kullanarak metin içeren bir şeyleri çekmek. Eğer sonuçların çoğu flu çıkarsa, 1/200′den daha hızlı enstantane değerini kullanarak süreci tekrarlayabilirsiniz. 1/250, 1/320, 1/400, 1/500 diye gidersiniz. Sonuçlardan memnun kaldığınızda 1/f+1.3 durak gibi kendi kuralınızı uygulayabilir hale gelirsiniz.

    Denklemin bir diğer değişkeni: Titreşim engelleme sistemler (IS, OS, VC, VR, SR, OIS vb.)
    Fotoğraf makineniz ya da lensiniz destekliyorsa bu sorunuzu bir nebze çözmek için geliştirilmiş titreşim engelleme sistemleri vardır. Bunların görevi siz ekipmanı hareket ettirirseniz, özel bir mekanizma ile lensin bir bölümünü hareketin ters yönünde hareket ettirmektir. Üreticiler şuan sistemlerinin x durak etkili olduğunu iddia etmekte. Bunu ölçmenin henüz sağlıklı bir yöntemi yok. Yukarıda bahsettiğim yöntemi kullanarak ölçüm tapan inceleme siteleri mevcut. Şuan ürüne göre değişen 3 ile 4.5 durağa kadar etkili olduğunu iddiaları var. Bizim ’8Mbps’a kadar’ diyen ttnet’e benzer bir durum var ama en azından arada uçurum yok.
    Eğer firma benim sistemim 4 durak etkili diyorsa, 200mm’de normalde 1/500 saniye ile net kareler elde edebiliyorsanız, bundan 4 durak daha yavaş enstantane değerlerinde de net kareler elde etmeniz ‘teoride’ beklenir. ‘Pratik’ ise her zaman geçerli olmaz, 4 durak deniyorsa 3 durak olarak bakabilirsiniz :) En temizi gene yukarıdaki metodla kendi x durak toleransınızı öğrenmek olacaktır. Makine tripoda takılı olmadıkça da bu sistemi kapatmayın.

    Çözüm yolları nelerdir?

    Çözüm yolu girişte de bahsettiğim gibi aslında oldukça basit. Makineyi sabit tutabileceğiniz süreden daha uzun süren enstantanelerden uzak durmalısınız. Fotoğraf çekerken en basit kompakt fotoğraf makinesi bile ekranda size enstantane değerini gösterir. Zaten fotoğraf çekerken enstantane değerini sürekli olarak kontrol etmelisiniz.
    Flu olmayan fotoğraflar elde edebilmek için yapabileceğiniz 3 şey var:
    1. Enstantaneyi daha hızlı hale getirmek: Bunun için ISO değerini arttırabiliriz, ekipmanımız izin veriyosa daha açık diyafram yani daha küçük f değeri kullanabiliriz. Bunları tek tek uygulayabileceğimiz gibi beraber de kullanabiliriz.
    2. Flaş kullanmak: Bu da aslında enstantaneyi hızlandırmak mantığı ile çalışır. Flaşı açtığınızda kompakt makine enstantaneyi 1/60, DSLR ise 1/200 gibi bir değere sabitler. Dikkat: A/Av modunda yada ‘Slow Sync’ /Yavaş Senkron modunda çekim yapılırsa gene flu fotoğraflar elde edebilirsiniz.
    3. Yavaş enstantaneyi kabullenip tripod kullanmak: Burada sadece sabit duran şeylerin net çıkacağını, hareketli herşeyin gene flu çıkacağını unutmamalıyız!
    Yanımızda tripod yoksa, flaşın neden olduğu yapay havayı sevmiyorsak, en yüksek ISO değeri bile durumu kurtarmadıysa ne yazık ki makineyi çantamıza kaldırıyoruz :)
    Bir diğer konuya da değinelim ki yazımız eksik kalması: Deklanşöre basma anında oluşan titreşim. Fotoğraf makinemizi tripoda taksak bile deklanşöre basmamızla makineyi sallayabiliriz. Bu çok kısa süreli olabileceği gibi, tripodumuz ağır bir model değilse uzun süreli de olabilir. Bunu engellemek için ya uzaktan kumanda ile çekim yapmalı ya da 2 /10 saniye otomatik zamanlayıcıyı kullanmalıyız.
    Sorun yaşayanlar sorunun üstesinden gelebilecekler mi bakalım. Olumlu, olumsuz geri dönüşünüzü bekliyoruz. Aklınıza takılan bir şey olursa da yorumlarda iletin ki hemen cevaplayalım, gerekirse yazıda da düzenleme yaparız.

    Aklınıza gelebilecek sorular

    Soru: ISO değerini arttırıyorum ama fotoğraflarım çamur gibi çıkıyor?
    Cevap: Kompakt fotoğraf makinlerinde genelde ISO 400′ü geçtiğinizde görüntü çamurlaşmaya başlayacaktır. Üzgünüm ama bunun için yapabileceğiniz bir şey yok, kompakt fotoğraf makinesi küçüktür, ceba girer, ucuzdur ama ISO artınca fazla dayanamayarak havlu atar. Güncel DSLR modelleri ile bu değer ISO 1600 civarlarına çıkmış durumda.
    Soru: En yüksek ISO değerinde bile flu fotoğraflar elde ediyorum?
    Cevap: Demek ki ışık çok az. Auto ISO da, en yüksek ISO değeri de gerekli enstantaneyi sağlamakta yetersiz. Bu durumda yapabileceğiniz ya flaş ya da tripod kullanmak. DSLR kullanıcıları eğer kit lens kullanıyorlarsa daha hızlı (daha düşük f değerine sahip) lens satın almayı ciddi ciddi düşünmeliler. Fotoğraf makinesi satın alacaklara da bu nedenle inatla daha fazla zoom yerine daha hızlı lensi olan modellerden alın diyorum. MP, zoom değerleri bunlar hep ikinci dereceden önemli özellikler.
    Bonus-Soru: Arkaşımı çekmeye çalışıyorum. Flaş kullanınca yapay bir görüntü oluşuyor, arka plan da karanlık oluyor. Arkanın da aydınlık olmasını nasıl sağlarım?
    Cevap: Ya sadece tripod kullanacaksınız, ya da tripod kullanmaya devam ederek flaşı  Slow Sync’ /Yavaş Senkron modunda patlatacaksınız. Bu sayede pozlama genel ışık durumuna göre yapılack ve ışık az olduğundan yavaş bir enstantane seçilecektir. Flaş ışığı da gücünü abartmadan arkadaşınızı aydınlatacak. Yavaş enstantane hale geçerli olduğu için makineyi sabitlemek şart. Haliyle çekim süresince konunuzun da sabit kalması gerekmekte.
    Düz flaş. Canon PowerShot SX210, ISO200,1/60 saniye, f/3.1, 28mm


    Yavaş senkron flaş. Canon PowerShot SX210, ISO200,1 saniye, f/3.1, 28mm

4 Haziran 2014 Çarşamba

16 Nisan 2014 Çarşamba

Fotoğrafta Altın Oran ve 1/3 Kuralı


Fotoğrafa yeni başlayan herkesin karşısına sık sık çıkan 1/3 kuralı aslında anlaşılması ve uygulanması en basit kuraldır.  1/3 kuralında amaç öğelerin dizilimi ile hikayenin daha etkili anlatılmasını sağlamaktır.
1/3 oranı, altın oran denilen başka bir matematiksel orandan türetilmiştir.
Altın oran, doğada sayısız canlının ve cansızın şeklinde ve yapısında bulunan özel bir orandır. Doğada bir bütünün parçaları arasında gözlemlenen, yüzyıllarca sanat ve mimaride uygulanmış, uyum açısından en yetkin boyutları verdiği sanılan geometrik ve sayısal bir oran bağıntısıdır. Doğada en belirgin örneklerine insan vücudunda, deniz kabuklularında ve ağaç dallarında rastlanır. Platon’a göre kozmik fiziğin anahtarı bu orandır. Altın oranı bir dikdörtgenin boyunun enine olan “en estetik” oranı olarak tanımlayanlar da vardır. (Kaynak: wikipedia.)
Eski çağların filozofları, mimari eserlerdeki estetiğin sırrını bulmak için yoğun çaba harcamışlar ve altın orana ulaşmışlardır. Altın oranı şu şekilde cümleleştirebiliriz: bir doğruyu öyle bir noktasından bölelim ki küçük parçanın uzunluğunun, büyük parçanın uzunluğuna oranı, uzun parçanın uzunluğunun, tüm doğrunun uzunluğuna oranına eşit olsun.
Aşağıdaki resimde bu cümleyi görselleştirdim. Formüle ettiğimizde de karşımıza şu eşitlik çıkıyor: a/b = b/(a+b)
Altın oranı tam sayılara döktüğümüzde karşımıza şu sayı ikilileri çıkar: 3/5, 5/8, 8/13, 13/21, 21/34 ve oran hep 1.618 olarak sabittir.

Altın spirali elde ettiğimiz iç içe diktörtgenlerin kenar uzunlukları da 34, 21,13, 8, 5 değerleri ile fibonacci sayılarını verir (Her sayı kendisinden önce gelen iki sayının toplamıdır). 

Bunu biraz daha ileriye götürüp 2 boyuta da uygulayabiliriz ve daha da ileri giderek c ya da d bölümünü de orana uygun olarak bölebiliriz. Bu süreç sonsuza kadar götürülebilir. Eğer ilk diktörgenimizde c/(a+b)/b=1.618 oranı varsa, bu dikdörtgen için de altın dikdörtgendir deriz.  İçinden defalarca kareler çıkardığımız bu altın dikdörtgen’in karelerinin kenar uzunluklarını yarıçap alan bir çember parçasını her karenin içine çizersek, altın spirali elde ederiz. Doğada pek çok yapıda ve canlıda altın spirali görmek mümkündür. Aşağıdaki görselin sağ bölümünde altın spiralin bulunuşu ve doğadaki bir örneğini görebilirsiniz.




Resimde oldukça sık kullanılan altın oranı, fotoğraflarımızda da uygulamak mümkündür. Aşağıda altın oranın bir fotoğraf üzerinde nasıl uygulandığını görebilirsiniz.

Fotoğrafa uyması için üstüne bindirdiğim spiral şeklinin oranları değişti yani artık altın spiral değil, standart bir spiral görüyoruz. Burada bakış boşluğunun da uygulamasını görüyoruz yani konuyu, baktığı yönde olmayan 1/3 çizgisine yerleştiriyoruz.

Altın oran olan 3/8 resim gibi, acelemizin olmadığı görsel sanatlarda uygulamada sorun çıkarmazken fotoğraf gibi zamanlamanın önemli olduğu bir türde hızlı uygulanma konusunda biraz sorunlu olmaktadır. Nedeni de 3′e 5 oranını anında kestiremeyip biraz düşünmemizin gerekmesidir. İşte bu sorunu ortadan kaldırmak için fotoğrafçılar altın oran yerine 1/3 oranını kullanmayı önermişlerdir.
1/3 kuralının pratikteki uygulaması ise şu şekilde yapılmakta: Çerçeveyi yatayda ve dikeyde üçer eşit parçaya bölecek şekilde ikişer çizgi, yani toplamda 4 çizgi çiziyoruz. Bu çizgilerin kesişim noktaları ilgi merkezimiz olmak için uygun konumlar olmuş oluyor. Kompozisyonumuzu oluştururken buna dikkat ederek öğelerimizi yerleştirerek göze daha hoş görünen, dengeli kareler elde edebiliriz.



1/3 kuralının uygulandığı bir diğer alan da ufuk çizgisini içeren fotoğraflardır. Karenin ortasından geçen ufuk çizgisi kullandığınızda ağır eleştirilere maruz kalabilirsiniz :) Bunun nedeni de bu meşhur 1/3 kuralından başkası değildir. Deniz içeren bir fotoğraf çektiğinizde denizle gökyüzünün birleştiği hattın yani ufuk çizgisinin yataydaki 1/3 çizgilerinden birinde olması tercih edilir.


Ufuk çizgisinin 1/3 kuralına göre üstteki yatay çizgiye oturulduğu deniz içeren bir kare. Çocuk tam olarak 1/3 çizgisinde değil ama o da altın orana göre konumlandırılmış

1/3 kuralının uygulandığı bir kaç kare:

Konser karelerimde 1/3 kuralına mümkün mertebe uymaya çalışıyorum ve bu sayede daha dengeli fotoğraflar elde ettiğimi düşünüyorum. Çabuk değişen ortam ışıkları nedeniyle hız da önemli olduğundan mükemmel bir 1/3 oranı tutturmak pek mümkün olmuyor


Konser karesi de olsa eğer konunuz bir müzisyense genelde yüzünü 1/3 çizgileriin kesişim noktasına koymayı tercih edersiniz. Özellikle genel dedim çünkü yeri geldiğinde gitar çalan bir el de konumuz olabilir.


Portre çekiminde de 1/3 kuralı çok sık kullanılır. Tam boy portrelerde model çizgi üzerine oturtulabilir. Yerine göre kesişim noktalarına da yerleştirebilirsiniz ama o zaman fotoğrafın geneline göre çok az yer kaplama durumu oluşabilir. Tam boy olmayan portreler içinse kesişim noktalarına özellikle gözleri yerleştirmek uygun olacaktır.


1/3 Kuralını uygulamak için konu sınırlaması yoktur. Makro hayvan karelerinizde de hayvanın kafasını kesişim noktalarına yerleştirebilirsiniz.



Orijinal kadraj 70-200mm lensin 200mm'sine rağmen geniş kaldığı için kesme uyguladım. Solda benim tercih ettiğim kesmeyi görüyosunuz. Sağda ise 1/3 kuralının daha katı bir şekilde uygulandığı kesme mevcut (Photoshop'da eksik kalan taraflarını hızlı bir şekilde tamamladım:)). Hangisini tercih edersiniz? Baskının ne boyutta yapılacağına göre değişebilecek bir tercih ama ben soldaki kesmemden gayet memnunum :)Yani her zaman kuralı katı bir şekilde uygulamaya çalışmamalıyız


Burada unutmamamız gereken, 1/3 kuralı genelde çoğu kareye uygulanabilirken buna uymayan fotoğrafların da her zaman olacağıdır yani her fotoğrafı 1/3 kuralına uyduracağım diye uğraşmamak gerekir. Bu kuralı ihlal edebileceğimiz durumlardan biri mesela simetrik yapıya sahip fotoğraflardır. Göze hoş gelen hemen hemen her karede 1/3 kuralı yoksa bile genel bir denge gözetilmiştir.


1/3 kuralının uygulanmadığı ama yapının simetrik formunun kullanılması sonucu oldukça estetik ve dengeli duran bir mimari fotoğraf.


Kimilerine göre kurallar yıkılmak için yapılmıştır. Kimileri de kuralların mükemmellik için varolduğunu ve mükemmelliğin ise sıkıcı olduğunu düşünür. Karar sizin :)

Snapseed ile Fotoğraflarınızı Etkileyici Hale Getirin

Fotoğraflarınızı işleyebileceğiniz basit bir arayüze sahip ‘Snapseed’ ile fotoğraflarınızı ilk haline göre daha etkileyici hale getirebilirsiniz. Fotoğraf işlerken temelde ihtiyaç duyulan netlik, keskinlik, kontrast, renk doygunluğu, ışık, pozlama, beyaz ayarı, kadraj düzeltme ve kırpma gibi önemli ayarların yanı sıra; siyah-beyaz, bölgesel netlik, drama, grunge, vintage, tilt-shift, çerçeve ve texture ekleme gibi ekstra efektler de herkesin zevkine göre kullanabileceği şekilde oluşturulmuş.
Buna benzer program ya da uygulamalar hazır şablonlarla sunulmuş oldukları için  kullanıcıların yorumuna izin vermemekteydi. Bu programı benzerlerinden ayıran kısmı ise; fotoğraf işleme ayarlarının ve efektlerin isteğe göre ayarlanabilir olması. Gerekli Codec indirildiğinde, Snapseed farklı markalara göre RAW (Ham) fotoğraf desteği de sunmakta.

Fotoğraflarınızı işlemeden önce netliğin doğru bölgeye yapılmış olmasına dikkat edin. Fotoğraf işlemekteki amacınız, doğru çekilmiş bir fotoğrafı daha güzel hale getirmek olmalıdır. Gerçekçilikten ne kadar uzaklaşılması gerektiği ise herkesin yorumuna göre değişmektedir.


Lens Alırken Nelere Dikkat Etmeliyiz?


Odak uzaklığı

Lens alırken ilk dikkat ettiğimiz konu odak uzaklığıdır. Basçek’te odak uzaklığı hakkında yazı hazırlamadım ama daha önce PC Labs’ta bu konuyu detaylı bir şekilde açıklamıştım, tüm içeriği tekrar etmeye gerek yok, buradaokuyabilirsiniz. Ben gerektiği yerde gerekli bilgileri özet olarak vereceğim.
Odak uzaklığı kadrajımızın ne kadar geniş ya da dar bir görüntüye sahip olacağını belirler ve sayı küçüldükçe daha geniş bir alan fotoğraflarımızda yer almaya başlarken, sayı büyüdükçe daha dar bir kadraja sahip olur. Bu genişlik ve darlık da konuyu ne kadar yakınlaştırabildiğimizi belirler. Burada olan, odak uzaklığının artması ile görüş açısının daralmasıdır.
Peki hangi odak uzaklığını tercih etmeliyiz? Bunun tam bir cevabı yok; nasıl bir kadraj elde etmek istiyorsanız ona uygun görüş açısını verecek şekilde odak uzaklığını belirlemelisiniz. Odak uzaklıklarını daha kolay anlayabilmek için çeşitli sınıflandırmalar yapılmış. Odak uzaklığı aralıkları kaynağına göre değişiklik gösterse de burada paylaştığım genel fikir verecektir:
  • Balık gözü lensler (Fisheye): Genelde 16mm ve daha küçük olurlar, ‘circular fisheye’ denilenleri tam bir daire şeklinde fotoğraf üretirler.
  • Ultra ultra geniş açı lensler (Ultra ultra-wide): 12-16mm arasındaki lenslerdir.
  • Ultra geniş açı lensler (Ultra wide-angle): 17-21mm arasındaki lenslerdir.
  • Geniş açı lensler (Wide-angle): 24-35mm arasındaki lenslerdir.
  • Standart (Normal) lensler: 44-58mm arasındaki lenslerdir
  • Kısa Tele lensler (Short-Telephoto): 58-135mm arasındaki lenslerdir.
  • Tele lensler (Telephoto): 135-300mm arasındaki lenslerdir.
  • Super Tele (Super Telephoto): 300mm’nin üzerindeki lenslerdir.
Listede geçen odak uzaklığı değerleri hep 35mm eşleniğidir yani tam-kare algılayıcılı fotoğraf makinesindeki odak uzaklığı değerleridir. Bu lensleri APS-C algılayıcılı bir fotoğraf makinesinde (Canon 450D, Nik D5000, Sony A330 gibi) kullandığınızda, daha küçük algılayıcı nedeniyle, daha dar bir kadraja sahip olursunuz yani geniş açı lens daha dar bir kadraj sunar. Algılayıcı boyutu farkları nedeniyle kesme çarpanı kavramı kullanılmakta ve lensin pratikteki odak uzaklığını bulmak için kesme çarpanı ile çarpmamız gerekmekte.
Örnek olarak Sigma 20mm f/1.8 lens aldınız diyelim; bu lens, tam-kare algılayıcılı fotoğraf makinesinde 20mm lensin görüş açısına sahipken, 1.6x kesme çarpanına sahip Canon EOS 450D’de 20×1.6=32mm lensin görüş açısına sahip olacaktır. Konu biraz teknik, detayını bilmek zorunda değilsiniz ama öğrenmek isteyenler ‘Crop Factor’ Nedir? isimli yazımı okuyabilirler. Teknik bilgiye gerek yok pratik bilgi ver yeter diyenler şunu bilseler yeterli: Lensin odak uzaklığını kesme çarpanı ile çarpıyoruz ve 35mm karşılığını buluyoruz. Örnekte verdiğimiz 20mm f/1.8 lens ile devam edelim.
  • Canon/Nikon/Sony tam-kare (1x): 20mm x 1 = 20mm
  • Canon APS-C (1.6x): 20mm x 1.6 = 32mm
  • Nikon/Pentax/Sony APS-C (1.5x): 20mm x 1.5 = 30mm
  • Olympus/Panasonic 4/3 (2x): 20mm x 2 =40mm


Zoom mu olsun, sabit odak uzaklı mı?

X optik zoom insanlarda genelde yanlış bir algı uyandırır. 3X optik zoom ile anlatılmak istenen aslında uzaktaki nesneleri 3X yakınlaştırıyor değil, makinanın lensinin fotoğraf çekebileceği en küçük odak uzaklığı ile en büyük odak uzaklığı arasındaki X kadar fark vardır yani 28-135mm’lik lens için135/28′den yaklaşık 5X optik zoom diyebiliriz. Benzer şekilde 80-400mm lens de 5x optik zoom sunar ama 28-135′den çok daha fazla yakınlaştırma sunabilirken, geniş açı seçeneği sunamaz.


Her şeyden önce şunu söyleyelim: sabit odak uzaklıklı lensler, zoom olanlara göre daha başarılı görüntü kalitesi sunarlar ve daha açık diyaframa sahip olurlar. Gelişen teknoloji ile çok kaliteli zoom lenslerin de üretilebildiği doğrudur (Nikkor AF-S 14-24/2.8G ED, Canon EF 70-200/2.8 L IS USM II) ama şuan bunlar azınlıktadır dersek yanlış olmaz.
Zoom miktarından optik kalite konusunda doğrudan yorum yapmak doğru değildir. Kimi zoom lensler ortalama sonuçlara imza atarken, kimi zoom lensler çok daha başarılı olabilir. Bunun için incelemeleri okumak lazım.
Zoom lensin en önemli tercih edilme nedeni ise kuşkusuz lens değiştirmeden ve daha az yer değiştirerek görüş açısını hızlı bir şekilde değiştirebilmemiz yani kullanımdaki pratikliği olmakta. Pek çok lens yerine tek bir lens ile çoğu fotoğraf ihtiyacını karşılayabilecek olmamız da önemli bir avantaj çünkü daha küçük ve hafif bir çanta ile çekime çıkabileceğiz. Şuan zoom aralığı 2x’den 15x’e kadar değişmekte. 

Diyafram

Diyaframın alan derinliğinin kontrolünde baş aktör olduğunu söyleyelim. Bir diğer önemli katkısı da açık diyafram ile (düşük f değeri) algılayıcıya daha fazla ışık düştüğü için, daha hızlı enstantaneleri kullanabilmemiz. Bu diyafram-enstantane ilişkisi nedeniyle açık diyaframa sahip lenslere hızlı lens denir ve önceliğimiz olabildiğince hızlı lensler almaktır. Peki neden en hızlısını almıyoruz? Tahmin edebileceğiniz gibi lens ne kadar hızlıysa o kadar da pahalıdır:)
Diyafram değeri için azami değer var mıdır? Teoride yok ama pratikte f/5.6′yı geçmemekte fayda var çünkü f/6.3 gibi diyafram değerlerinde AF sistemi de zorlanmaya başlar. Bunun nedeni pro olmayan DSLR gövdelerinin AF sistemlerinin, f/5.6′dan daha kısık diyaframlarda yeterli ışık alamayıp, netlemeyi otomatik olarak yapamamasıdır. Pratikte f/6.3′de zorlanarak da olsa AF kullanılabilir ama ışığın azaldığı durumlarda lensi MF olarak kullanmanız da gerekebilir.

Sony REFLEX 8/500. f/8 diyafram ile yavaş diyebileceğimiz lens AF özelliğine sahiptir.
Alan derinliğini her zaman sığ yapmak istemediğimizi de düşünürsek, odak uzaklığı – diyafram ikilisinin uyumu daha önemlidir yani f/2.8 lensim var diye geniş açıda sürekli f/2.8′i kullanmayız.

AF sistemi

Lensin sahip olduğu AF motoru, lensin ne kadar hızlı netleme yapabildiğini ve bu esnada ne kadar sesli çalıştığını belirleyen ana etmendir. Lens almadan önce mümkünse deneyin ve sesine kulak verin. Genel kullanımda rahatsız etmeyen ses, sessiz bir mekanda çok göze batabilir. Bunu için AFhızı da genelde çok daha iyi olan yeni nesil ultrasonic AF motorları önceliğiniz olsun:
  • Canon USM
  • Nikon SWM (Tüm AF-S serisi lenslerde kullanılmakta)
  • Olympus SWD
  • Panasonic XSM
  • Pentax SDM
  • Sigma HSM
  • Sony SSM
  • Tamron USD
Bu tip motorları barındırmayan lenslerin AF hızları yavaş olur diye düşünmeyin. Bunların da yavaş olanları olduğu gibi gayet hızlı olanları mevcut. Hangisinin ne kadar hızlı olduğunu bilebilmek için kullamak ya da inceleme okumak lazım.
Kullandığımız lens dahili AF motoruna sahip değilse ve netleme için gövdedeki AF motorunu kullanıyorsa, gövde de AF hızında önemli bir katkıya sahip olur. Bunu Nikon D2xs kullanınca rahat bir şekilde hissetmiştim. Gövdeniz AF motoruna sahip değilse (D40-D60, D3000-D5100) bu tip lensleri AF olarak kullanamadığınızı, sadece MF olarak kullanabileceğinizi söylemeliyiz
Bir diğer lens tipi de sadece MF olanlardır. Bu lenslerde AF motoru bulunmaz yani hiç bir şekilde AF kullanılamaz. Eski lensleri bir kenara bırakırsak şuan en popüler markanın Samyang ve onun yeniden markalanmış versiyonları olduğunu söyleyebiliriz. Optik olarak oldukça başarılı olan bu lensleri de lens satın alma rehberlerimizde ele alacağız.
Genelde dikkat edilmeyen AF/MF geçişi de bir başka önemli konu. Bu konuda eski Sigmalar pek hoş değil mesela, önce AF/MF düğmesini kullanmalı, ardından da netleme bileziğini ileri ya da geri hareket ettirmelisiniz yani 2 aşamalı bir kullanım söz konusu.  Kimi lenslerde ise AF kullanırken istediğiniz anda netleme bileziğini çevirerek MF olarak da kullanabilirsiniz. AF lensi genelde otomatik olarak kullanacaksınız ama manuel netleme yapmak istediğinizde pratik kullanımlı olmasını beklemek gayet makul bir istek.

Optik kalite

Geldik herkesin öncelik verdiği maddeye:) Optik kalite bence de önemli bir kriter ama lens satın alma tercihinizde ne denli önemli olduğu tamamen ne amaçla kullanacağınıza göre değişir. Eğer büyük boyutlu baskılar almaya niyetleniyorsanız ve en önemlisi ticari çekimler yapıyorsanız, optik kalite en önemli önceliğinizin olması doğal ama pek çoğumuz gibi genelde internet ortamında paylaşım yapan hobi seviyesinde fotoğraf meraklılarının kılı kırk yaran bir tutum içine girmelerine gerek yok.
Fotoğrafın keskini elbette güzeldir. Yeri geldiğinde fotoğrafınızdan kesme almanız gerekirse yüksek kalitenin faydasını görürsünüz ama en iyisi olsun diyerek aşırı pahalı lensleri almaya çalışmak yerine o parayı fotoğraf peşinde koşmaya harcayabiliriz. Para sizin elbette, ne almalısınız, ne almamalısınız sizin kararınız, ben sadece yol gösteriyorum:)
Optik kalite için nelere dikkat etmeli?
  • Keskinlik/Çözünürlük (Sharpness/Resolution): Detay yakalama yeteneği diyebiliriz. Kimi lenslerde çekilen fotoğrafların keskin olmaması sorunu ortaya çıkabilir. Bu da merkezden köşelere gittikçe daha belirgin olur. Keskinlik diyafram ile değişir, çan eğrisi şeklinde bir ilişki vardır diyebiliriz. Diyaframı kıstıkça keskinlik artar, belli bir değerden sonra da tekrar düşmeye başlar. Çok hızlı lenslerde açık diyaframda görüntünün keskin olmamasından şikayet eden çoktur. Bu, sığ alan derinliği nedeniyle çok rahatsız edici bir sorun olmayacaktır, önemli olan netliğin bulunduğu bölümün net çıkmasıdır. Keskinlik konusunda MTF grafikleri yol gösterebilir.
  • Köşe kararması (Vignetting): Açık diyafram değerlerinde fotoğrafların köşelerinin olması gerektiğinden koyu çıkmasıdır ve diyaframı kıstıkça azalır. Kimileri bu etkiyi hoş bile bulmakta ki ticari bir çekim olmadıkça ben de bunlardanım. Yazılım yoluyla büyük miktarda düzeltilebiliyor.
  • Bozulma (Distortion): Merkezde bulunmayan düz çizgilerin eğri şeklinde görülmesi durumudur. Örnek olarak ufuk çizgisinin bombeli çıkması diyebiliriz. 
  • Işık yansıması: Önden veya açılı gelen ışıklar lensin iç elemanlarında yansıyarak ışık daireleri oluşturabilir. Benzer nedenle fotoğrafın kontrastı da çok düşebilir. Optik elemanlarda kullanılan kaplamalar bu konuda etkilidir. Mesela Nikon’un ‘Nano Cystal’ kaplaması bu konuda oldukça ünlüdür.
  • Bokeh: Fotoğrafın net olmayan bölümünün karakteri diyebiliriz. Kimi lenslerde kaymak gibi bir bokeh bulunur ki bu sayede bulanık kısım göze hoş gelen geçişlere sahip olur. Kimi lenslerin sahip olduğu bokeh ise dikkat bozacak seviyede olabilir, bunlara yoğun bokeh (busy bokeh) ve hatta çılgın bokeh (crazy bokeh) denilebilir:)
Çok açık diyaframa sahip lenslerin optik kalitesi daha düşük olabilir ama unutmayın ki diğer lenslerle fotoğraf çekemediğiniz anlarda  açık diyaframlı lenslerle çekebilirsiniz. Kaldı ki açık diyaframı sığ alan derinliği elde etmek için ya da ışığın az olduğu ortamlarda fotoğrafı ‘çekebilmek’ için kullanırız. Sığ alan derinliği dersek köşeler zaten net olmayacaktır, ışık yok desek netlik netlemeyi yaptığımız yerde olacak, köşeler de çok büyük ihtimalle zaten karanlık olacaktır. Bu durumda hızlı lensi, açık diyafram değerlerinde keskin değil, köşeleri yumuşak diye eleştirmek pratik kullanıma pek uymayacaktır. Bu konuda farklı görüşü olan yorumlarda paylaşabilir.

Mekanik kalite

Resim yazısı ekle
Metal, plastikten daha sağlamdır diyebiliriz, benzer şekilde kimi plastikler de diğerlerinden daha sağlamdır. Netleme ve zoom bilezikleri ile ayar düğmeleri gibi hareketli bileşenlerin kaliteli olması da uzun süreli kullanımda lensin ilk günkü başarımını devam ettirebilmesini sağlayacaktır.
Sony AF 70-200 F2.8 G SSM yüksek mekanik kaliteye sahip lenslere güzel bir örnek.
Mesela, ‘Fantastik Plastik’ olarak adlandırılan Canon EF 50/1.8 bunun tersine güzel bir örnektir. Zorlamaya pek gelemeyen bu lensi es kaza düşürürseniz ya da lense istenmeyen bir darbe gelirse yeni bir lens almak zorunda kalabilirsiniz. Önce oldukça eğreti duran netleme halkası bile kimi durumda ya kırılırsa diye sizi endişelendirebilir. Ofisteki lenste takılı olan filtreyi çıkarmaya çalışırken bunu bizzat hissetmiştim.
‘Zoom Creep’ olarak adlandırılan zoom lensin baş aşağı tutulması durumunda lensin kendiliğinden aşağı doğru açılması yani zoom yapması pek çok lenste karşımıza çıkar ve olumsuz özellik olarak adlandırılır. Kimi lenslerde bunu engellemek için zoom kilidi bulunur, bulunmayan lensler ise kullanıcının canını sıkar.
Toza ve suya karşı yalıtım da zorlu koşullarda çekim yapmaya kalktığınızda en az gövde yalıtımı kadar önemli olacaktır. Yalıtım genelde üst seviye lenslerde kullanılır ve bunun için daha fazla harcama yapmak kaçınılmazdır.

Titreşim Engelleme


250mm kullandığımızı düşünelim, burada 1/250 saniyeden daha uzun süreleri kullanmamayı tercih ederiz. Titreşim engelleme sistemi sayesinde bu sürelerden daha uzun sürelerde, mesela 1/30 saniyede net fotoğraflar elde edebiliriz. Bunun için titreşim engelleme sistemine sahip lenslerde el hareketimizi nötürleyecek ek sistemler bulunur ve ne kadar etkili oldukları da üretici tarafından belirtilir. Pratikte elde edebileceğimiz fayda teorik değerlerden daha az olabilir. Pratik değerini ölçmek için uygulanabilecek sağlam bir yöntem bulunmuyor ama çeşitli testlerde kendi yöntemleriyle bu değer ölçülmeye çalışıyor.
Diyelim lensin titreşim engelleme sistemi 4 durak kadar etkili. Bu lens sayesinde normalde kullanabildiğimiz enstantaneden 4 durak daha yavaş enstantane sürelerini kullanabiliriz yani 1/250 yerine 1/15 saniye kulanabiliriz. Işığın azaldığı durumlarda, odak uzaklığının artması halinde (tele) ya da diyaframın çok kısık olması durumlarında (f/6.3 mesela) titreşim engelleme sistemi sayesinde normalde çekemeyeceğimiz fotoğrafları çekebiliriz.

Canon'un IS sistemi için hazırladığı yaratıcı reklam afişi.
Titreşim engelleme sistemlerinin isimlendirmesi:
  • Canon IS
  • Nikon VR
  • Panasonic Mega OIS
  • Sigma OS
  • Tamron VC
Olympus, Pentax ve Sony, lens tabanlı titreşim engelleme yerine algılayıcı tabanlı sistem kullanırlar bu nedenle bu markaların DSLR gövdelerine takılı her lens otomatikman titreşim engelleme sistemine sahip olmuş olur. Hangi sistemin daha etkili olduğu konusunda tartışmalar hala sürmektedir ama lens tabanlı sistemler ek masraf anlamına gelse de daha etkilidir ve kullanımda daha fazla avantaja sahiptir.

‘Macro’

Gerçek makro lensler (1:1 makro) dışındakileri sadece yakına netleme yapabilir yani bir arıyı kocaman çekemezsiniz. Bunu özellikle Sigma çok sık kullanılır ve pek çok lensine ‘Macro’ etiketini de ekler.
Sadece yakına netleyebilen lenslere makro demek kimilerine göre doğru bir pazarlama değildir. Siz aradaki farkı bilin yeter.

Lens incelemelerinde kullanılabilecek kaynaklar

Yurt dışında bunu yapan pek çok site var ve tutarlı sonuçlar elde edebilmek için ciddi bir test ortamı oluşturabilmek gerek. Gene de tek bir inceleme ile karar vermek yerine olabildiğince farklı kaynaktan bilgi almak en doğrusu olacaktır.

…ve Kişisel Tercihler

Kim ne dersin, sizinle lens arasındaki bağ bence en önemlisi. İncelemelerin  beğenmediği bir lensi siz çok severek kullanabilirsiniz. Mesela sahibi olduğum Sigma 24-70/2.8 ile uygun ışık koşullarında çok güzel fotoğraflar çektim ve çekmeye de devam ediyorum. İncelemelerde ise ortalama falan diyenler mevcut. Bu lensimi sevmeme engel mi? Hayır, kesinlikle değil. Hala ana lensim olarak kullanıyor ve seviyorum.
Benzer şekilde Sigma 20/1.8 için de keskin hatta almanızı önermiyorum diyenler var. Hangi lens bu odak uzaklığında bu kadar açık diyafram sunabiliyor? Hiçbiri. En yakınında Canon 24/1.4 L var, o da 3 kat daha pahalı. Kim ne derse desin keskinlik benim için gayet iyi ve ben bu lensimi de seviyorum. Kullanıcı yorumlarını okuyunca benim gibi pek çok kullanıcı olduğunu görüyorum ve onlar da inceleme yapanlara takılmadan edememişler.
Son söz: incelemeleri okuyun, fikir edinin ama fırsatınız varsa lensi alıp bir süre kullanın; başkalarının beğenmediği lensi siz çok sevebilirsiniz.

7 Nisan 2014 Pazartesi

Fotoğraflarım Neden Flu ?

Aslında sorunun kaynağı oldukça basit: Net kareler elde etmek için gerekli enstantane değerlerinden daha yavaş enstantaneler kullanıyorsunuz. Bunu basit bir örnekle daha açıklayıcı hale getirebiliriz. Diyelim net fotoğraf çekmek için 1/50 saniyenin üzerinde bir estantene gerekiyor ama ortam ışığı yeterli olmadığından fotoğraf makinemiz doğru pozlanmış fotoğraf elde edebilmek için 1/13 saniyede karar kılıyor. 1/13 saniye boyunca fotoğraf makinesini kıpırdatmadan tutamadığınız için de flu yani bulanık yani net olmayan fotoğraflar elde edip bunalıyorsunuz.



Elde 1 saniyede çekilmiş flu fotoğraf. Canon PowerShot D10, ISO 80, 1 saniye, f/2.8

Sorunu tanımlamak çözümün yarısıdır. Artık neden flu fotoğraflar çektiğinizi biliyorsunuz. Elbette sizi bu noktada sorunla başbaşa bırakmayıp bunun üstesinden nasıl gelebileceğinizi anlatacağız :)

Sorun ne zaman ortaya çıkar?

Aslında bu çok öznel bir durum yani kişiden kişiye çok rahatlıkla değişir. Askerlik yapanlar nişan alırken öğretilen nefes tetiklerini hatırlayacaktır. Kimileri bu işte diğerlerinden daha başarılıdır, siz silahı bir türlü sabit tutamazsınız bile. Fotoğraf makinesi tutmak da buna benzer, kimileri 1/13 saniyede net çekebilecekken, kimileri en azından 1/50 saniye ihtiyaç duyabilir. Elleriniz titremeye meyilliyse 1/50 bile kurtarmayabilir. Genel ve basit kural ile referans noktasını belirleyebiliriz.

Gece olmadan da flu fotoğraflar çıkabilir. Canon PowerShot SX210 IS, ISO-80, 1/30, f/5.9, 392mm
Çekim yapmak istediğimiz odak uzaklığında (f) net fotoğraflar elde edebilecek alt sınır 1/f saniyedir. Yani 50mm kullanarak çekim yapıyorsanız enstantane değeri 1/50 saniyeden, 200mm kullanıyorsanız 1/200 saniyeden daha hızlı olmalıdır. Olmalıdır diyoruz ama bunların alt sınır olarak düşünülmesi faydalı olur. Siz 200mm’de 1/200 saniye kullanarak bile net fotoğraflar elde edemeyebilirsiniz, hatta bu değer 1/500 bile olabilir.
Mesela 200mm için bunu öğrenmenin tek yolu fotoğraf makineniz izin veriyorsa estantene öncelikli modu (TV/S) kullanmalı ve enstantane için 1/200 değerini kullanarak metin içeren bir şeyleri çekmek. Eğer sonuçların çoğu flu çıkarsa, 1/200′den daha hızlı enstantane değerini kullanarak süreci tekrarlayabilirsiniz. 1/250, 1/320, 1/400, 1/500 diye gidersiniz. Sonuçlardan memnun kaldığınızda 1/f+1.3 durak gibi kendi kuralınızı uygulayabilir hale gelirsiniz.

Denklemin bir diğer değişkeni: Titreşim engelleme sistemler (IS, OS, VC, VR, SR, OIS vb.)
Fotoğraf makineniz ya da lensiniz destekliyorsa bu sorunuzu bir nebze çözmek için geliştirilmiş titreşim engelleme sistemleri vardır. Bunların görevi siz ekipmanı hareket ettirirseniz, özel bir mekanizma ile lensin bir bölümünü hareketin ters yönünde hareket ettirmektir. Üreticiler şuan sistemlerinin x durak etkili olduğunu iddia etmekte. Bunu ölçmenin henüz sağlıklı bir yöntemi yok. Yukarıda bahsettiğim yöntemi kullanarak ölçüm tapan inceleme siteleri mevcut. Şuan ürüne göre değişen 3 ile 4.5 durağa kadar etkili olduğunu iddiaları var. Bizim ’8Mbps’a kadar’ diyen ttnet’e benzer bir durum var ama en azından arada uçurum yok.
Eğer firma benim sistemim 4 durak etkili diyorsa, 200mm’de normalde 1/500 saniye ile net kareler elde edebiliyorsanız, bundan 4 durak daha yavaş enstantane değerlerinde de net kareler elde etmeniz ‘teoride’ beklenir. ‘Pratik’ ise her zaman geçerli olmaz, 4 durak deniyorsa 3 durak olarak bakabilirsiniz :) En temizi gene yukarıdaki metodla kendi x durak toleransınızı öğrenmek olacaktır. Makine tripoda takılı olmadıkça da bu sistemi kapatmayın.

Çözüm yolları nelerdir?

Çözüm yolu girişte de bahsettiğim gibi aslında oldukça basit. Makineyi sabit tutabileceğiniz süreden daha uzun süren enstantanelerden uzak durmalısınız. Fotoğraf çekerken en basit kompakt fotoğraf makinesi bile ekranda size enstantane değerini gösterir. Zaten fotoğraf çekerken enstantane değerini sürekli olarak kontrol etmelisiniz.
Flu olmayan fotoğraflar elde edebilmek için yapabileceğiniz 3 şey var:
  1. Enstantaneyi daha hızlı hale getirmek: Bunun için ISO değerini arttırabiliriz, ekipmanımız izin veriyosa daha açık diyafram yani daha küçük f değeri kullanabiliriz. Bunları tek tek uygulayabileceğimiz gibi beraber de kullanabiliriz.
  2. Flaş kullanmak: Bu da aslında enstantaneyi hızlandırmak mantığı ile çalışır. Flaşı açtığınızda kompakt makine enstantaneyi 1/60, DSLR ise 1/200 gibi bir değere sabitler. Dikkat: A/Av modunda yada ‘Slow Sync’ /Yavaş Senkron modunda çekim yapılırsa gene flu fotoğraflar elde edebilirsiniz.
  3. Yavaş enstantaneyi kabullenip tripod kullanmak: Burada sadece sabit duran şeylerin net çıkacağını, hareketli herşeyin gene flu çıkacağını unutmamalıyız!
Yanımızda tripod yoksa, flaşın neden olduğu yapay havayı sevmiyorsak, en yüksek ISO değeri bile durumu kurtarmadıysa ne yazık ki makineyi çantamıza kaldırıyoruz :)
Bir diğer konuya da değinelim ki yazımız eksik kalması: Deklanşöre basma anında oluşan titreşim. Fotoğraf makinemizi tripoda taksak bile deklanşöre basmamızla makineyi sallayabiliriz. Bu çok kısa süreli olabileceği gibi, tripodumuz ağır bir model değilse uzun süreli de olabilir. Bunu engellemek için ya uzaktan kumanda ile çekim yapmalı ya da 2 /10 saniye otomatik zamanlayıcıyı kullanmalıyız.
Sorun yaşayanlar sorunun üstesinden gelebilecekler mi bakalım. Olumlu, olumsuz geri dönüşünüzü bekliyoruz. Aklınıza takılan bir şey olursa da yorumlarda iletin ki hemen cevaplayalım, gerekirse yazıda da düzenleme yaparız.

Aklınıza gelebilecek sorular

Soru: ISO değerini arttırıyorum ama fotoğraflarım çamur gibi çıkıyor?
Cevap: Kompakt fotoğraf makinlerinde genelde ISO 400′ü geçtiğinizde görüntü çamurlaşmaya başlayacaktır. Üzgünüm ama bunun için yapabileceğiniz bir şey yok, kompakt fotoğraf makinesi küçüktür, ceba girer, ucuzdur ama ISO artınca fazla dayanamayarak havlu atar. Güncel DSLR modelleri ile bu değer ISO 1600 civarlarına çıkmış durumda.
Soru: En yüksek ISO değerinde bile flu fotoğraflar elde ediyorum?
Cevap: Demek ki ışık çok az. Auto ISO da, en yüksek ISO değeri de gerekli enstantaneyi sağlamakta yetersiz. Bu durumda yapabileceğiniz ya flaş ya da tripod kullanmak. DSLR kullanıcıları eğer kit lens kullanıyorlarsa daha hızlı (daha düşük f değerine sahip) lens satın almayı ciddi ciddi düşünmeliler. Fotoğraf makinesi satın alacaklara da bu nedenle inatla daha fazla zoom yerine daha hızlı lensi olan modellerden alın diyorum. MP, zoom değerleri bunlar hep ikinci dereceden önemli özellikler.
Bonus-Soru: Arkaşımı çekmeye çalışıyorum. Flaş kullanınca yapay bir görüntü oluşuyor, arka plan da karanlık oluyor. Arkanın da aydınlık olmasını nasıl sağlarım?
Cevap: Ya sadece tripod kullanacaksınız, ya da tripod kullanmaya devam ederek flaşı  Slow Sync’ /Yavaş Senkron modunda patlatacaksınız. Bu sayede pozlama genel ışık durumuna göre yapılack ve ışık az olduğundan yavaş bir enstantane seçilecektir. Flaş ışığı da gücünü abartmadan arkadaşınızı aydınlatacak. Yavaş enstantane hale geçerli olduğu için makineyi sabitlemek şart. Haliyle çekim süresince konunuzun da sabit kalması gerekmekte.
Düz flaş. Canon PowerShot SX210, ISO200,1/60 saniye, f/3.1, 28mm


Yavaş senkron flaş. Canon PowerShot SX210, ISO200,1 saniye, f/3.1, 28mm


Top